İçeriğe geç

JOSEPH PILATES’İN İZİNDE BİR EĞİTMEN

1.Dünya Savaşı zamanından bugünlere gelen, köklü bir egzersiz sistemi…

Ve o egzersiz sistemi bugün dünya çapında binlerce insanın mesleği.

Türkiye’de pilates ile alakalı bazı yanlış kanılar var. Mesela pilates bir egzersiz sistemi olması rağmen bir spor dalı zannediliyor. Bu örnekten yola çıkarsak, pilates nedir ya da ne değildir?

Pilates bir spor dalı değil; pilates, bir egzersiz sistemi. Pilatesin bazı temel ilkeleri var ve yalnızca bunlara göre yapıldığında faydalı oluyor. Aksi halde yaptığın pilates yaptığın herhangi bir egzersizden çok da farklı değil. Belirtmem gereken çok önemli bir nokta var: Pilateste hep bir merkez kontrolü söz konusu. Vücudunun güç merkezi, kolunu ya da bacağını, hareket ettirirken hep omurganı korumak zorunda. Eğer sen bu kontrol söz konusu değilken hareketleri yapmaya çalışırsan, kendine zarar da verebilirsin. Ve bu noktada ben pilatesin kontrolsüz yapılmasına karşıyım. Bahsi geçen kontrolü kazanmamış birine, advanced dediğimiz, daha zor hareketlerin yaptırılmasına da karşıyım. Öğrenme süreci ne kadar sürerse sürsün, önce kontrol! Önce o noktaya geleceksin sonra daha ileriye gideceksin. Belki vücudun buna yeterli olmayabilir ve hiç o düzeylere gidemeyebilirsin ama yine de fayda görürsün. Mühim olan senin kondisyon düzeyine ve vücut tipine uygun işleri yapmak. Her halükârda fayda görürsün.

 

Yanlış kanılara geri dönersek… Pilates zayıflatır mı zayıflatmaz mı? Sen zayıflamak derken eğer kilo kaybetmeyi kastediyorsan, evet pilates tek başına senin çok kolay kilo kaybedebileceğin bir egzersiz sistemi değil. Pilates seni içeri doğru daraltır. Diyelim ki 55 kilosun. Rejim de kardiyo da yapmadın. Sadece haftada üç gün pilates yaptın. Bir sonuç almak istiyorsun. Vücudun iki ya da üç bedene kadar daralabiliyor. Sen 40 beden ile başlayıp 34-36 beden olabiliyorsun. Kendimden örnek vereyim: Hamilelikten sonra pilatese başladığımda, bedenimin kilo vermeme kıyasla daha hızlı bir şekilde daraldığını ve vücudumun küçüldüğünü hissettim. Yani aslında soru şu: Kilo vermek mi daha önemli yoksa daha küçük bir bedene sığmak mı? Bana göre, daha küçük bir bedene sığmak daha önemli. Ağırlık kimin umurunda! Bilakis o ağırlık kas ağırlığıysa, o kas bütün hayatın boyunca eklemlerini korumak için sana yardımcı olacak.

 

Pilates yaparken hareket tekrarları uzun setler gerektirmiyor. Az ama etkili sayılardan bahsediyoruz. Pilates ne çeşit bir büyü yapıyor ki sayesinde harika sonuçlar elde ediyoruz?

Derin kaslar! Derin kasların devreye girmesi… Kısaca şöyle anlatayım: Vücudumuzda global kaslar var. Bunlar daha büyük olan hacimli kaslar. Örneğin, üst bacak kaslarımız ya da kalça kaslarımız. Bir de çok derinde bulunan minik kaslarımız var ki bu kaslar aslında bizim iskelet sistemimizi destekleyen ve koruyan kaslar. Çok çabuk yorulurlar. Yapabilecekleri işler küçüktür. Pilates işte bu kasları çalıştırıyor. Hatta Joseph Pilates’in şöyle bir lafı var: “Bir hareketi rastgele 10 kere ya da 15 kere yapmaktansa, çok kontrollü bir şekilde 2 ya da 3 kere yapmayı yeğlerim.” İşin özünde de bu yatıyor. Zaten kendi vücudunun kontrolünü ele geçirdiğinde ve derin kaslarını devreye soktuğunda 20 tekrar yapamıyorsun.

Konsantrasyon pilatesin altı prensibinden bir tanesi. Ders esnasında bunu nasıl sağlıyorsunuz?

Pilates müzik bile olmayan, sessiz ve sakin bir ortamda yapılması gereken bir şey. Fakat şöyle de bir gerçek var; biz Türkiye’de yaşıyoruz ve bu durum Türk insanının karakteristik özelliklerine çok da uygun olmayabiliyor. Mesela sohbet etmeye gelen üye de oluyor. Ben o üyenin gerçekten buna çok ihtiyacı olduğunu düşünürsem derste ara ara onu dinleyebiliyorum çünkü onu anlayabiliyorum. Belli ki o gün, o, bunun için gelmiş.  Tabi aralara da bloklar halinde egzersizleri mutlaka yaptırıyorum. Bu elbette çok sık olmaması gereken bir şey.

Hareketleri konsantre bir biçimde yapabilmemiz için en önemli silahımız nefes. Nefesi doğru alıp veren bir insan zaten konuşamaz. Doğru nefesle, konuşmadan, egzersizlerini odaklanarak yapabilir. Gerçi bu odaklanma da kişiden kişiye değişir. Fakat şunu asla unutmayın: Kendinizi derse ne kadar verirseniz, pilatesten o kadar alırsınız!  Elbette 50 dakika boyunca pür konsantre olmak zor olabilir. Arada su içmek ya da arada bir şey konuşmak sakıncalı değil. Teneffüs gibi düşünmek lazım. Ben 50 dakika boyunca kesintisiz bir şekilde konsantre olabilen bir üyeyle de çalıştım. Ders süresince ikimiz de ağzımızı açmadık. Zaten sen bir eğitmen olarak bunu fark ettiğinde, üyene vermeye devam edersin. Ama baktın ki karşında tükenmeye başlamış biri var, orada ufak tefek bir espriyle devam edebilirsin. Neticede insana dair bir iş yapıyoruz.

 

Yeni başlayacaklara güvenli bir şekilde pilates yapabilmeleri için ne önerirsiniz?

Şimdi söyleyeceklerimi çok konuşulduğu için dile getireceğim, aslında çok da bahsetmek istemezdim… Bazıları “O stüdyoda verilen dersler daha ucuz” ya da “Bu stüdyo daha pahalı” kıyaslamaları yapabiliyor. Hiçbir şey boşu boşuna pahalı olmaz, hiçbir şey durup dururken ucuz da olmaz. Bu yüzden, kendini emanet edeceğin kişinin iyi eğitimli olup olmadığını, bu işi deneyimleyip deneyimlemediğini, iyi yerlerde eğitimini alıp almadığını, belirli bir süre stajını yapıp yapmadığını göz etmek zorundasın. Bence fiyattan önce sorulması gereken bu olmalı çünkü piyasada hiç eğitim almadan pilates eğitmenliği yapan hocalar var. Youtube’ta milyonlarca hareket var. Öğreniyorlar sonra da uygulatıyorlar. Bunları öğrenmek çok da zor değil. Ama… Sen içeriğini, nasıl öğreteceğini adım adım bilmediğin bir şeyi, üstüne üstlük yanlış birine yanlış bir şeyi yaptırdığın takdirde onun sakatlanma riskini çok arttırmış olursun. Pilates yapmaya niyetlenen kişi de bunları göz etmeden kendine bir stüdyo ya da hoca seçerse, o zaman o da kendini büyük bir riske atmış olur. İnsanların bunları bilmeleri ve seçim yaparken de bu kriterleri göz önünde bulundurmaları gerekiyor.

KİMİ İNSAN ZUMBA KİMİSİ CROSSFIT YAPMAKTAN MUTLU OLABİLİR.
PİLATES YAPIP "BU TAM BANA GÖREYMİŞ DİYEN DE VAR, "BENDEN UZAK OLSUN" DİYEN DE...

Çok sayıda pilates stüdyosu var. Bir yere “Pilates Stüdyosu” açmak  için belli başlı kriterler var mı? 

Son yıllarda devlet bu alana el attı ve bence çok da iyi oldu. Bu konuyla alakalı belirli standartlar getirildi. Bu standartları yerine getirmeyenlere artık pilates stüdyosu açma ruhsatı verilmiyor. Bir stüdyo açmak istiyorsanız öncelikle Türkiye Cimnastik Federasyonu’ndan eğitim almış olmanız gerekiyor. Bir stüdyoya da “Pilates Stüdyosu” denebilmesi için ruhsatlı ve Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü’nden onaylanmış olmalı. Onlar bu konudaki kriterleri belirlemiş durumdalar. İnsanlar pilates yapmak istedikleri stüdyoyu merak ediyorlarsa lütfen ruhsatını sorsunlar.

 

“10 derste farkı hissedecek, 20 derste farkı görecek, 30 derste farklı bir bedene sahip olacaksınız.” Bu söz Joseph Pilates’e ait. Dolayısıyla sorgulanması pek hoş olmayabilir ancak şunu merak ediyorum; bir üye adayı önyargıyla yaklaşıp, bu rakamları ticari bir yaklaşım olarak algılayabilir mi?

Rakamları bir yana bırakarak sorunu ele alacağım. Öncelikle önemli olan senin nasıl bir sonuç beklediğin. Çoğu insan pilates yapmaya kilo vermek için geliyor. (Özellikle kadınlar.) Bence bütün bunların altında yatan asıl sorun insanın kendisini sevip sevmediği ile alakalı. Sen kendini seviyorsan ne kilo problemin kalır ne de başka bir sorunun. Altında patolojik bir neden olmadığı sürece, “Su içsem yarıyor!” yargısına inanmıyorum. Zaten böyle bir sıkıntı varsa onu tedavi ettirmeniz gerekir. Su içtiğiniz için kilo almıyorsunuz, sağlıksız beslendiğiniz için kilo alıyorsunuz. Kendisini seven bir insan, ne olduğu belli olmayan yiyeceklerle bedenini bozmaz. Kendine değer veren insan, temiz ve doğru beslenmeye çalışır. Vücuduna özen gösterir ve spor yapar. İmkanları el verdiği kadarıyla yapar. Spor yapmak ya da pilates yapmak, bir zümreye ait bir şey değil. Bizim de ekonomikleştirme çabamız var ama elbette verdiğimiz derslerin bir bedeli var. Bedel vermeden yaptığınız bir şey kıymetli olmuyor. Bir hocanın günde verebileceği ders sayısı belli. Bir stüdyoyu öncelikle var edebilmen için yatırım yapman gerekiyor. Ardından da ayakta durmak zorundasın. Elbette bu işin bir de ticari tarafı var çünkü biz de yaşamak zorundayız. Her şey bir yana, sağlığınıza yatırım yaptığınızı lütfen unutmayın…

Doktor, fizyoterapist ve pilates eğitmeni… Bir pilates eğitmeni nerede durmalı? Ben sizin bu konuda çok titiz davrandığınızı biliyorum.

Pilates ya da başka bir egzersiz yöntemi… Crossfit, Personal Training ya da Functional Training… Adı neyse, hiç fark etmez, kişinin vücudunda eklem ağrısı olmaması gerekiyor. (Kas ağrısından bahsetmiyorum.) Eklem ağrısı varsa, bir eğitmen olarak o harekette ısrar etmeye gerek yok. Demek ki altta yatan bir sebep var. Bu sebep üyenin de farkında olmadığı bir şey olabilir. Ben böyle bir durumda üyemi mutlaka doktora yönlendiriyorum. Kişi zaten durumu önemsiyorsa mutlaka doktora danışıyor ve sonra gelip bizi bilgilendiriyor. Hatta gerekirse doktoruyla biz de görüşüyoruz ve duruma göre yol alıyoruz. Doktorun tavsiyelerine kesinlikle uyuyoruz. Eğer doktor fizyoterapiste yönlendiriyorsa, “Bize şimdi gelme, lütfen önce fizik tedavini ol. Akut dönemi atlattıktan sonra derslerimize başlayalım.” diyoruz. Kısacası, ağrı olduğu zaman egzersiz yaptırmak bizim işimiz değil. Bu fizyoterapistlerin işi. Onlar ağrılı bir bireye egzersiz yaptırmak için eğitim almış kişiler ve bu uğurda emek veriyorlar. Biz öyle bir eğitim almıyoruz ve almadığımız için de durmamız gereken yeri bilmeliyiz.

Kayak sporunda çok sayıda Türkiye Birinciliğinizin olduğunu ve yirmi kez Milli forma giydiğinizi öğrendim. Dahası, Kış Üniversite Olimpiyatları’na katılan ilk Türk kadın sporcumuzsunuz. Bir kayak sporcusuyken pilatesle de ilgileniyor muydunuz?

Spor benim hayatımda hep vardı. Hem eğitim sürecim hem de kariyerim bu yönde ilerledi. Lisans ve Yüksek Lisans eğitimlerimi ODTÜ Beden Eğitimi ve Spor Bölümü’nde tamamladım. Önce orada, ardından Sabancı Üniversitesi’nde çok çeşitli sportif organizasyonun düzenlenmesinde yer aldım. Sanırım o dönemde pilates bu kadar popüler değildi ve ben henüz pilates ile tanışamamıştım. Benzeri şeyler vardı ama pilates tabi ki çok farklı. Bir kere hem çok köklü hem de uzun yıllardır yapılan bir egzersiz sistemi.

 

Kariyerinize pilates ile devam etme kararı almışsınız. Nasıl ve neden bu egzersiz sistemine geçtiniz?

Ben doğum yaptıktan sonra aldığım kiloları veremedim ve ilk kez duvara tosladım. O halime alışamadım için de zayıflamak adına çeşitli şeyler deniyordum. O sıralarda bir arkadaşım pilates eğitmenliği yapmaya başlamıştı. Ben de onun derslerine girmeye başladım. Bir gün bana, “Acil bir işim çıktı, sen kaldığım yerden devam eder misin?” diye sordu. Önceden hocalık yaptığım için dersi çok zorlanmadan tamamladım. Bu durumu hem çok sevdim hem de ders vermeyi özlediğimi fark ettim. Sonra kendi kendime, “Ben bunu bırakamam,” dedim. Hemen eğitim olanaklarını araştırdım. O dönemde bir firma dışarıdan hocalar getiriyordu. Ben de Leslee Bender ile pilates eğitimlerine başladım. Tabi tüm bu süreçte çeşitli isimlerle de tanıştım. Ardından alternatif kurslar derken, bir baktım ki ben eğitimlere doymuyorum.

14 yıl geçti oradan. Yaş da ilerliyor… Tabi ben eski bir Milli sporcuyum… Yarışma yıllarından kalma sakatlıklarım var…Vücut bunu yavaş yavaş hissetmeye başlıyor. Sonra kendimle alakalı şöyle bir karar aldım; ben hayatım boyunca hareket halinde olmalıyım. Dolayısıyla kendi stüdyomu açmaya karar verdim. Önce yakın çevremden pilates yapmak isteyenlerin geldiği içine kapalı bir ortamdı. Açıkçası çok hızlı koşmak istemedim, aksine tadını çıkararak ilerlemeyi tercih ettim. Bu şekilde ilerlerken de bugünlere geldim.

 

Pilates yapan Hülya Dinçay bu egzersiz sistemi sayesinde bedensel ve zihinsel olarak neler tecrübe etti? 

Bu noktada kişinin hedeflerinin çok önemli olduğunu belirtmeliyim. Pilates’in öyle geniş bir yelpazesi var ki… Diyelim ki üyenin omurga patolojisi var, o zaman ona özel pilates yaptırılıyor. Diyelim ki duruş bozukluğu var, duruş bozukluğuna özel pilates yaptırılıyor. Olması gereken bu. Yani bir hoca olarak, dersi, üyenin durumuna ve hedefine göre tasarlaman gerekiyor. Bana gelince… Pilates yapmaya başladığımda önce bana çok kolay geldi. Eğitimlere gittiğimde fark ettim ki hareketleri yapan hoca her seferinde zangır zangır titriyor. Hareketi ben yapıyorum, hareket bana kolay geliyor. “Acaba ben mi daha güçlüyüm?” şeklinde kendime sormaya başladım ama neticede hoca benden daha tecrübeliydi… Kaçırdığım bir şey olduğunu düşünmeye başladım. Ve hakikaten sonradan şunu öğrendim; pilateste en basit hareketi bile doğru teknikle yaptığın zaman, tüm vücudunda ve derin kaslarında hissediyorsun. İşte o zamanda ne kadar etkili olduğunu anlıyorsun. Benim pilatese bu derece bağlanma sebebim de bu yüzden oldu. Derinlerine indikçe farklı yüzleriyle karşılaşmak çok hoşuma gitti. Benim hayatıma kontrol ve sabır getirdi. Bana daha kontrollü olmayı öğretti çünkü pilateste her şey vücudu kontrol etmek üzerine. Ama tek başına da vücudu kontrol edemiyorsun, bunu hissetmen gerekiyor. O an, anda olman gerekiyor.

Bana sorarsan birçok insan pilates yaptığını zannediyor ama yapmıyor. Bunu bir hayat tarzı olarak tercih etmek istemeyenler olabilir. Buna saygı duyalım. Ancak, pilatesi gerçekten hissederek yaptığında, insanın hayata bakışını değiştiriyor çünkü doğru sonucu alabilmek için her şeyi iyi bir disiplin ve kontrolle yapmak zorundasın. Ve bir süre sonra da zaten bundan tatmin olmaya başlıyorsun. “Oldu!” diyorsun. Buna “Mind-Body” diyorlar. Yaparken içinde kaybolduğunu hissediyorsun, mesela etrafındaki sesleri duymuyorsun.

Pilatesin yaratıcısı Joseph Pilates bir Alman. Sizce pilates ile elde edilen başarılı sonuçlarda Alman disiplinin etkisi olabilir mi?

Almanların ne kadar disiplinli ve kuralcı olduklarını biliriz. Belki de bu egzersiz sisteminin doğuşunda etken bir faktör olmuştur. Bu anlamda benim gözüme çarpan bir kaynak olmadı ama düşününce çok da mantıklı geliyor. Etkilenmiştir diyebilirim. Fakat şöyle bir durum var: Pilates şu anda ortaya çıktığı dönemdeki gibi de değil. Artık daha modern bir yaklaşımla, zaman içerisinde bazı şeyleri değiştirerek pilates yaptıran ekoller var. Bana hangisi daha iyi ya da hangisi daha doğru diye sorarsan sana şunu söyleyebilirim: Son yıllarda çok sayıda fizyoterapistle çalıştım ve onların eğitimlerine de katıldım. Bazı patolojilerde bazı şeyleri yapmanın ya da yaptırmanın çok sakıncalı olduğunu öğrendim. Dolayısıyla eğer birtakım nüansları bilmiyorsan, bunları öğrenmemişsen ve “Ben sadece klasik pilates yaparım” diyorsan, o zaman popülasyonun çoğu senin alanın dışında kalıyor. Günümüzde insanların neredeyse hepsinin vücuduyla ilgili bir problemi var. Hâl böyleyken, bir eğitmen olarak klasik pilates yaptıracak şanslı bir yüzdeyle çalışmak zorunda kalırsın. O yüzdeyi oluşturan belki bir sporcudur, belki bir balerindir, belki de bir basketbolcudur. Günümüzde bel fıtığı, boyun fıtığı ya da boyunda düzleşme vb. patolojisi olmayan kaç kişi var? Günümüzde hareketsizlik arttı ve ileri boyutta başka sorunlar da var.  Omurga dejenerasyonları var. Kalkıp da böyle bir durumda Joseph Pilates’in klasik pilatesini yaptıramazsın ki…

Bence zaten diğer ekoller de bu ihtiyaçtan doğdu. Artık çok daha yüksek teknolojiyle görüntüleme yapılıyor. Vücudumuzda ne oluyor ya da ne olmuyor, daha iyi biliyoruz. Konuya daha hâkim olabiliyoruz. Dolayısıyla, tabi ki egzersiz sistemleri de gelişecek, gelişmese tuhaf olurdu.

PİLATESTE BİRAZ DERİNE İNMEN GEREKİR. YAPTIKÇA ÇOK FARKLI BİR ŞEY OLDUĞUNU HİSSETMEYE BAŞLARSIN.

Motivasyon hedeflerimize giden yolda bizi tetikleyen önemli bir unsur. Sizin gerek derslerde gerekse ders dışında bu konuya ekstra özen gösterdiğinizi ve üyelerinizi sürekli motive ettiğinizi biliyorum.

İnsanları asıl motive eden şey ne amaçla geldiklerine de bağlı. Kişi hedefine öyle ya da böyle ulaşabiliyor mu? Bu işe başladığında kafasında şekillendirdiği hedefe bu yaptığı götürebiliyor mu ya da yaklaştırabiliyor mu? Şöyle bir örnekle açıklayayım: Kişi bir sakatlıktan çıkmıştır, Fizik Tedavisi’ni yaptırmıştır ve doktor onu pilatese yönlendirmiştir. Sakatlanan bölgenin hareket hızını ve açısını arttırmak, fonksiyonunu kazanmasına yardımcı olmak için de pilatese başlamıştır. Bu kişi 15-20 seanstan sonra hala hiçbir fark hissetmiyorsa bırakır. Artık onu başka bir şeyle motive edemezsin. Ama “Evet, artık benim kolum eskisi gibi oldu.” dediği anda, tekrar eski haline dönmemek için zaten pilatesi bırakmaz. Yani her şey, senin ne hedeflediğine ve pilatesin bunu sana ne kadar verdiğine bağlı. Eğer hedeflerinle uyuşuyorsan, onu sahipleniyorsun. Bu kadar basit!

 

Tamam pilates sayesinde bedensel değişimden söz edebiliyoruz. Peki başka ne gibi değişimlerden bahsedebilirz?

Hareket etmek başlı başına vücudumuzu canlı tutuyor. Hareketsiz bir insansanız ve günde sekiz saat oturarak çalışıyorsanız, haftada bir ya da iki saat egzersiz yapmak bile size iyi gelecektir. Bir de işin hormonal boyutu var. Aslında biz hepimiz birer kimyasal organizmalarız. Yani sistemde sadece düşünceler ya da sadece kaslar yok… Bu bir bütün ve bütünü oluşturan birçok parça var. Bence bütün bunları yöneten parçalardan biri de hormonlarımız.  Egzersiz yapmak başlı başına mutluluk hormonlarını arttıran ve vücut tarafından daha çok üretilmesini sağlayan bir şey. Bir insan egzersiz yaptığı zaman mutlu hisseder, tabi onu motive eden diğer faktörlerle de birleştiği zaman…

 

Sakatlık sonrası pilates ile elde edilen başarılı sonuçlar var. Diğer bir taraftan, “Pilates yaparken sakatlandı” ya da “Pilates yüzünden sakatlandı” şeklinde medyada çeşitli haberler yer aldı. Bunlar hakkındaki yorumunuz nedir?

Önce sakatlık mevzusunu ele alalım: Evet pilatesle olumlu sonuçlar alınabiliyor ama şunu akıldan çıkarmamak gerekiyor; biz doktor değiliz ya da biz fizyoterapist değiliz. Biz pilates eğitmeniyiz. Biz egzersiz profesyoneliyiz. Dolayısıyla diyelim ki bir kişiye ameliyattan sonra pilates yapması önerildi; önce gidecek gerekiyorsa fizik tedavisini olacak, ondan sonra pilates yapacak. Eğer Fizik Tedavi’sinden sonra doktoru onay veriyorsa elbette kişiye pilates yaptırabiliriz. Çok da iyi sonuç alırız. Ama insanlar bu ayrımı lütfen iyi yapsın. Kalkıp da “Fizik Tedavi’ye gitmeye ne gerek var, pilatese git!” diyenlere çok kulak asmasınlar. Doktorlarını dinlesinler. Bu çok önemli bir konu.

Diğer konuya gelirsek… İnsanlar öncelikle kötü olana odaklanıyorlar. Her spor ve her egzersiz sakatlanma riski içerir ancak pilateste kontrol manyağı olduğumuz ve prensiplerine uygun yapmaya çalıştığımız için bu risk minimumdadır. Fakat ileri düzeyde pilates yapıyorsunuzdur, o zaman risk vardır. Yoktur, diyemem. Sonuçta insanın bir anda eli kayabilir, başı dönebilir vs.

 

Son kez noktayı koymak için, yüzüm kızararak da olsa ben de soracağım: Pilates zayıflatır mı? 

Zayıflamak istiyorsan yani kilo kontrolü yapmak istiyorsan beslenme düzenini gözden geçireceksin. Kardiyo yapacaksın. Bunun haricinde düzenli olarak pilates egzersizlerini yapacaksın ki zayıfladığın oranda sıkılaşacaksın. Bu şekilde vücudun çok fazla deforme olmadan hedefine ulaşmış olacaksın çünkü özellikle çok kiloluysan illaki deformasyon olacaktır.

Joseph Pilates… Yaşamınızda bu derece önemli bir yere sahip olan pilatesin kurucusuna ne demek isterdiniz?

Joseph Pilates bir deha. Hayatta olsaydı, onu tanımayı ve bazı şeyleri ondan öğrenebilmeyi çok isterdim. Şimdi ise ona şöyle diyorum:

İyi ki bu hayatta var olmuşsun…

 

 

Ve bana göre;

Hülya Dinçay iyi ki bir pilates eğitmeni olarak Joseph Pilates’in izinden gidiyor. Mesleğine olan tutkusu ile insani olarak sahip olduğu tüm pozitif ve kıymetli özellikler birleştiğinde ortaya son derece başarılı sonuçlar çıkıyor. Bunu deneyimlemiş olmak benim için bir şans.

Hani Hülya Hoca pilatese başlamak isteyenlere gidecekleri stüdyonun ruhsatını ve eğitmenin eğitmenlerini göz ardı etmemelerini önerdi ya…

Benim de size önerim, bunlar ile birlikte eğitmeninizi beklentilerinize ve ruhunuza göre de seçmeniz…

Kapısına gitmekten zevk alacağınız bir stüdyo, ders boyunca sesini duymaktan keyif aldığınız bir eğitmeniniz olmalı.

Teşekkür ederim Sevgili Hülya Dinçay…