İçeriğe geç

BİR “İLKER KÜL” BİNLERCE ÇOCUK

“1000 Motorcu 1000 Çocuk” projesi için işinizden istifa etmişsiniz. Aradan bir yıl kadar da zaman geçmiş. Verdiğiniz karar hakkında ne düşünüyorsunuz?

1000 Motorcu 1000 Çocuk iki senelik bir proje. Birinci senesinden sonra işimden istifa ettim. O döneme baktığımda 601 çocuğa ulaştığımı görüyorum.  O günden bugüne, yani ikinci senenin sonunda, 1710 çocuğa ulaşmışım. İstifa etmeseydim bu rakam olmayacaktı. Bu da doğru bir karar verdiğimi gösteriyor. Ayrıca bu rakamlara bakınca daha da güçlenerek önümüzdeki seneye başladığımı görebiliyorum.

Sizinle ilgili hazırlanan yazılarda genellikle “Her şeyden vazgeçti.” vurgusu yapılıyor. Bu projeyi hayata geçirebilmek için nelerden vazgeçtiniz ve “gerçekten” her şeyden vazgeçtiniz mi?

Nelerden vazgeçtim? Konforumdan vazgeçtim. Onun dışında başka bir şeyden de vazgeçmedim. Daha önemli bir şey kazandım; mutluluğumu. Daha çok mutluyum ve daha çok severek çalışıyorum. Daha çok yoruluyorum ve daha çok çalışıyorum. Çok zor şartlarda yaşıyorum, hatta bazen aç bile kalabiliyorum ama mutluyum. Size şöyle bir şey anlatayım: Ben evimi eşyalarımla birlikte kiraya verdim. Sadece özel eşyalarımı aldım. Özel eşyalarım derken; ayakkabılarım, saatlerim vs. Hepsi toplamda 35 koli. Bu 35 kolinin bir tanesini bir yılda açmak zorunda kalmadım. Şimdi bu duruma bakarsanız aslında ben çok bir şeyden vazgeçmemişim. Eskiden her gün başka bir ayakkabı giyerdim. Şimdi ise bir sene boyunca eskittiğim çizmemin ardından ikinci çizmemi kullanmaya yeni başladım. O iki koli ayakkabıya gerek duymadım. Nelerden vazgeçtim? Lüks yerlerde yermek yemekten vazgeçtim. Çok önemli mi? Daha ucuz yerlerde yemek yerken yanımda daha güzel insanlar olmaya başladı. Bu ayrım çok önemli bence. Yanımda çok daha güzel insanlar olmaya başladı. Her gün başka yerlerde yemek yiyorum. Evet, ayaklarımı uzatıp dinlenebileceğim bir evim yok ama her gittiğim evi kendi evim hissettim. Bunu da insanlar sağladı bana. Mesela dün 98. evimde konakladım. Aslına bakarsanız ben çok bir şeyden vazgeçmemiş oluyorum, aksine hayatıma daha fazla zenginlik gelmiş oluyor.

Kurumsal hayatın içindeyken kartvizitinizde yazan unvanlarınız vardı. Şimdiki nedir?

İlker.

O dönemdeki İlker bugünkü İlker’e ne derdi?

“Neden bu zamana kadar bekledin. Neden bunca zaman cesaret edemedin?” Böyle derdi. Hemen nedenini de açıklayayım: Bu projeyi hayata geçirmeden önce ben üç sene boyunca aklımdan ve gönlümden sürekli geçiriyordum ama… Nihayet!

Sabit yaşamayı sevmiyorum. Ben hareketi seviyorum. Yeni insanlar tanımayı seviyorum.

IŞIKLA YOL ALMAK
KALP KALBE
SIMSIKI
LENSİN UCUNA KONAN KUŞLAR

Fotoğraflarını çektiğiniz çocukların gözlerinde hep mutluluk pırıltıları ve derin anlamlar görüyorum. Bu bizim uzaktan algılayabildiğimiz… Siz onları yakından görüyorsunuz. Neler okuyorsunuz o gözlerde?

Ben sizinle mutlu gözleri paylaşıyorum. Orada mutsuz olan gözleri ben görüyorum. Dayanamayıp sınıftan kaçtığım hatta okulun dışına kendimi atıp, bir saat geri dönemediğim o kadar çok anlar oldu ki…

 Ne vardı o gözlerde?

Dayanabilirseniz bir tanesini anlatayım… Projenin ilk okuluna hediye dağıtımına gittim. Bir çocuk geldi, üzerinde bir şalvar ve naylon bir ayakkabı var. Belli ki giydikleri onun bayramlıkları. Annesi de şalvarını dikmiş. İlk paketinden mont çıktı. Büyük bir hayretle “İlker abi bu benim mi?” diye sordu. Heyecandan titriyordu. “Evet güzelim” dedim. Montu giydirdim. Ayakkabısını çıkarttırdım diğer paketten. Şoka girdi. Elinin ve dizlerinin titrediğini hissettim. Ayakkabılarını giydirdim. Bütün hediyelerini verdim sonra bir diğer çocuğa geçtim. Aradan zaman geçti. Kafamı onun olduğu tarafa çevirdim, baktım üstündeki her şeyi çıkarmış. Duvara yaslanmış, hediyeleri kucağında, yere bakıyor.  “Bunları ben hak etmedim ki ben bunları nasıl giyineceğim?” bakışıydı o. Ve biliyor musunuz o çocuk aldığım o ayakkabıyı hiç giyinmedi çünkü ilk defa ayakkabısı olmuş. Sonra ben o okula tekrar gittim. Evlerinde de kaldım. İletişimimiz devam etti ve ben o ayakkabıyı ona hiç giydiremedim. Yattığı yerin yanından ayakkabılarını seyretti.

Dediğim gibi, biz fotoğraf karelerinde farklı şeyler görüyoruz…

Çünkü ajitasyon yapmak istemiyorum. Sadece çocukların mutluluklarıyla anılmak istiyorum. Bu proje onları mutlu eden bir proje.

Röportajı yapan kişi olarak soru sormam gerekiyor ama ben size bir şey anlatmak istiyorum. Bir paylaşımınızı okumuştum ve şöyle yazmıştınız: “Okulun birine dağıtıma gittim. Hediyeleri dağıttık. Hepsinin çantasında yeni kalemler de var. Bir kaleme ihtiyacım oldu ve çocukların birinden istedim. Bana küçücük kalmış eski kalemini getirdi. Oğlum biz size yeni kalem verdik neden kullanmıyorsun diye sorduğumda bana bu daha bitmedi ki cevabını verdi.” İlker Bey, ben defter ve kalem çok seven biriyim. Evde de çok fazla sayıda kalemimim var. Bu paylaşımınızdan sonra yeni kalem almadım…

Dediğim şeye geliyoruz, hatta “benim kolilere” geliyoruz… Aynı markadan farklı renklerde beş tane ayakkabı var.  Neden? Bir sürü saat? Neden? Bir tanesiyle 30 tane çocuğa ayakkabı alabilirim.

Ne mutlu bize bunu sorgulatabiliyorsunuz. Hatta ben bu paylaşımınızı ve neler hissettiğimi birçok kişiye de anlattım. Eminim ki her anlattığım kişi kendi içinde neyi fazla yaptığını sorgulamıştır…

 Biz burada çocuklarımıza ayakkabının renklerini beğendiremiyoruz. Orada o çocuk, “Ben bu ayakkabıyı giyinemem, bu benim ilk ayakkabım diye ya da eskiyecek diye ayakkabıyı giyinemiyor.

MUTLU VE ŞAŞKIN
BENİM SENİN BİZİM
BURADAYIZ!

Siz aynı zamanda bir kuş fotoğrafçısısınız. Kuşlar ve çocuklar arasında bir bağlantı kurarsak, sizin için aralarında ne gibi benzerlikler var?

Enteresan bir soru. Hiç düşünmemiştim. Kendimi bildim bileli hem çocukları hem de kuşları çok seviyorum. Çocuklarda özellikle en da şunu seviyorum; bir karşılık yüzünden sana gelmiyorlar. Bir çocuğu hiçbir zaman kandıramazsınız. Bir çocuk sana gerçekten isteyerek sarılır. Sen bir çocuğu ne kadar kandırmaya çalışırsan çalış, o sana gerçek sevgiyle gelip sarılmaz. Göstermelik sarılır. Ne mutlu ki benim gittiğim yerlerdeki bir sürü çocuk bana gerçekten sarılıyor. “Sen ne tatlısın” diyerek yanağımı seviyor. Ve bunu hiçbir karşılık istemeden yapıyor. Hani karşılıksız sevgi diyoruz ya… Ben galiba kuşlarda da çocuklarda da karşılıksız sevgiyi buluyorum.

 İnsanın hafızasında çocukluk dönemini içeren anılar ve o anıların yer ettiği hisler zaman geçse de yerini koruyor. Bu durumda siz de bir sürü çocuğun hafızasında yerinizi aldınız. Bu bir çeşit ölümsüzlük müdür?

Ölümsüz olmak gibi bir niyetim yok. Benim mesajım şu: “Bir şeyi birisi gerçekten çok isterse başaramayacağı hiçbir şey yok.” Ben aslında sadece çocuklara bunu vermek için gidiyorum. Aldığım mont, ayakkabı, oyuncak… Onların hepsi belli zaman sonra çöp olacak ama o çocukların akıllarında ve ruhlarında şöyle bir şey yaratmaya çalışıyorum; “Bakın ben motosikletimle, dağları tepeleri ve çok zor şartları aşıp geliyorum. Buraya sizin için geliyorum. Sizi çok seviyorum. Bir şeyi de bu kadar çok seviyorsam kimse ya da hiçbir şey beni durduramaz. Ne yağmur ne fırtına ne de sıcak…Ben sizin yanınıza gelebiliyorum. O yüzden siz de okursanız, severseniz ve isterseniz bunu başarabilirsiniz.” Bir tek bunu vermek için çocuklara gidiyorum. Onların hafızasında bunu sağlayabilirsem ne mutlu bana.

Aslında sorumda bahsettiğim şey de bunun gibi bir şeydi…Egosal bir yaklaşımla ölümsüzlük değil de bilinçaltı kodlaması gibi…

Benim asıl amacım ufuklarında bir hedef belirlemek.  Bir örnek teşkil etmek, başka bir şey değil.

 Onları nerelerde görmek istersiniz?

Ben kurumsal hayattayken, hiç olmayacak bir yerden başka bir yere geldim. Tabi ki onların da bu tip başarılara imza attıklarını görmek isterim. Bu herkesi mutlu eder. Veya hiç olmayacak bir şeyi başarmaları, çok zor şeyleri başarmalarını… Çok iyi bir öğretmen olmaları…İzmir’in bir köyünde bir kadın tanıdım. Kadın almış eline fırçayı bütün köyü boyamış. Öyle güzel resimler yapmış ki… Köy şu an turist cenneti. Tek başına eline bir fırça boya alarak bir köyü turizm cenneti haline getiriyor. Belki bir tane çocuğa böyle bir şey kazandırmış oluruz.

Sizin çalışmalarınıza benzer projeler hatta bu çalışmaları yürüten dernekler var. Neden dahil olmak yerine bireysel hareket etmeyi tercih ettiniz ya da onlarla daha önce görüştünüz mü?

Benim orada çocuklarla birebir diyalog kurmam, o sevgi alışverişi, orada masallar anlatmak, onlara gelecekte ne olmak istediklerini sormak… 1710 Çocuğa tek tek “Gelecekte ne olacaksın? diye sordum. “Neden?” diye de sordum. Mesela astronot olmak isteyen bir çocuk çıktı. Dünyaya yukarıdan bakmak istiyormuş. İşte ben bu diyalogları başka türlü yaşayamam. Mesela ben de bir dernek olabilirim. Bu çerçevede yurtdışından teklif de geliyor ama dernek olunca şu an da yaşadığım saf duyguları bu denli yaşayamayacağım. Prosedürle uğraşmaya başlayacağım. Benim isteklerim bu yönde değil.

 Siz nasıl bir çocukmuşsunuz?

Anarşiktim herhalde 🙂 Benim babam subay. Bir sene Kıbrıs’ta kaldık. Askerlerin nöbetteyken su içmeleri yasaktı. O yasağı delen kimdi? Bölük Komutanının oğlu. Askerler bana bilye tekerlekli tahtadan bir araba yapmışlardı. Ben o arabaya suları doldurup, komando gibi bütün alayın nöbetçi kulübelerini dolaşıp, bütün askerlere su servisi yapıyordum çünkü onların o sıcakta o ekipmanlarla nöbet tutmasına dayanamıyordum. Ve o zaman ilkokul ikinci sınıftaydım. Orta sondayken de ailemden gizli pazarda su satmaya giderdim. Sonra Bakırköy’den Sirkeci’ye trenle geçip, hayvan pazarına gidip, kazancımla saka kuşları satın alırdım. Sonra ne yapardım? Hepsini doğaya salardım.

Hedef…

Aynen, hedef. O kuşlar orada esir olamazdı…

İLKER KÜL
İLKER KÜL
İLKER KÜL

Bizim “Söz ağızdan bir kere çıkar.” gibi ya da “Söz senettir.” şeklinde ifadelerimiz var. Bazen paylaşımlarınızda size destek sözü verilmesine rağmen gerçekleştirilmeyen ya da eksik bırakılan şeyler olduğunu görüyorum. O satırların altındaki hayal kırıklığını da üzüntüyü de hissedebiliyorum. Bu gibi durumlar, yani sponsorluk sözlerinin tutulmaması ya da desteklerin olur olmaz kesilmesi, hedeflerinize giden yolda sizi daha çok hırslandırıyor mu? Umduğunuzu bulamamak konusunda ne düşünüyorsunuz?

Hiç umurumda değil. Ben bisikletle de okullara giderim. Kimse beni engelleyemez. Ben her şeyimden vazgeçerek bu yola çıktım. Sen bana verdiklerini benden geri alarak ya da olur olmaz yere sözlerinden vazgeçerek beni cezalandıramazsın. Benim önümü de kesemezsin.

Cezalandırıyorlar yani…

Yani onlar kendilerince bana ceza veriyorlar. Kendileri bilir. Birkaç firma bu tarz bir şey yaptı. Hepsiyle bütün ilişkilerimi kestim. Benim böyle ticari kaygılarla ya da başka şeylerle esir edemezler. Benim amacım zaten kimseye avuç açmamak. Projenin başlangıcında istekte bulunduğum iki firma dışında, bugüne kadar hiçbir sponsoruma “Bana sponsor olur musunuz?” diye sormadım. Hepsi kendisi geldi. Ben sponsor bulmak için yola çıkmadım. Benim amacım kendi alın terimle bir şey yapıp, o kazançla çocukları mutlu etmek. Yani kendilerince beni cezalandırdıklarını düşünenler zaten beni hiç anlamamışlar.

Çocuk yogası eğitimi aldığınızı biliyorum. Bunun nedenini ve projede ne şekilde uyguladığınızı öğrenmek isterim.

Çocukların yanına her gittiğimde, onları eğlendirecek şeyler de yapmak istiyorum. Bahsettiğiniz eğitimlere yoğunluktan dolayı maalesef devam edemedim ama çok da istedim devam etmeyi. Bahçede toplanınca bildiğim birkaç hareketi çocuklara uygulatabiliyorum. Ama mesela şunu yaptık; Mersin’de bir yoga eğitmeni vardı. Onu çocukların yanına götürdük. Çocuklara profesyonel meditasyon uygulaması yaptırdı. Onlar için inanılmaz bir deneyim oldu.

Çok yol yapıldığı için bir yandan da bir gezginlik de söz konusu. Bu yolculuklarda iç sesinizle de konuşuyor musunuz?

 Çooook. Bir sürü ses oluyor…

Çatışma mı uzlaşma mı?

Her ikisi de. Hem “Ben ne yapıyorum. Bu işi ne kadar sürdürebileceğim?” diyen bir ses var hem de “Hayır İlker. Sen bu işi sağlığın el verdiği sürece yapabilirsin. Devam et. Bak işte ne güzel rakamlarda çocuk sayısı oldu. “ diyen başka bir ses.  Herkes ay sonunda kasasına bakar “Vay kaç para kazanmışım. Servetim ne kadar olmuş” der. Ben de her ay sonunda kaç çocuğa ulaşmışım kaç çocuğu mutlu etmişim onu hesaplarım. Onların fotoğraflarına bakıp yorgunluklarımı hep okul ziyaretlerimdeki video ve fotoğraflara bakıp atıyorum. Bu beni çok motive ediyor. Yol boyunca da hep bu ve benzeri konuşmalar oluyor.

Ben sizinle alakalı bir tanımlama yaptım. Bunun doğru olup olmadığını soracağım…

“Özlem duydukları ve ihtiyaçları için zaman zaman yuvasına dönen ancak ruhu hep özgür kalarak uçmayı isteyen, artık öyle de olan, bir kuştur İlker Kül…”

Çok hoşuma gitti… Beni çok iyi analiz etmişsiniz. İşte yukarıda bahsettiğin gibi bir yerde sabit kalamamam. Yolda olmayı yani uçmayı çok seviyorum… Her durduğum yerde bir sürü insanla diyaloga geçiyorum. Ve bir şeyler katıyorum onlara, onlar da bana bir şeyler katıyor. Farklı bir duygu. Gerçekten bir kuş olmak isterdim. Galiba insan versiyonunu yaşıyorum…

BABASININ KIZI ALARA
VERİLEN EMEK BİR ÇOCUK DAHA DEMEK
SİZ DE DESTEK OLABİLİRSİNİZ!

Motoruna taş değmesin, yolun açık olsun Sevgili İlker Kül…