İçeriğe geç

Yuvarlak bir masanın etrafına toplanmış,

Genellikle 6-7 kişilik bir grup.

Grubun içinden çoğunlukla bir tanesi, nadiren iki tanesi,

Geri kalanın ve de gelmemiş olanların amiri.

En çok da o veya onlar konuşan.

Çok konuşan.

Her kelimesiyle canımı sıkan.

 

Bu konuşmaların özünde ne deniyor?

 

Müşteri kapıdan girdiği andan itibaren satın.

Ne yapıp ne edip satın.

Ne yapıp ne edip, ne olursa olsun, o an ne bulursanız,

Satın.


Zaman zaman bilgisayarımı yanıma alıp dışarıda çalışıyorum. Genellikle de çalışamıyorum çünkü tüm algılarım pek açık olduğundan dikkatim çok çabuk dağılıyor. (Mutsuz muyum bu durumdan? Hayır! Yoksa nasıl anlatırdım yaşananları… Her neyse…)

Pek sık gittiğim bir mekânda, hep de Cumartesi günleri, sabahın erken saatlerinde yukarıda anlattığım manzaraya denk geliyorum. Yuvarlak bir masa etrafında bir toplantı gerçekleşiyor. Masadakiler, satış danışmanları ve muhtemelen mağaza sorumlusu ya da sorumluları. Henüz hep aynı markanın toplantısına denk gelip gelmediğimi çözemedim. Simalar pek tanıdık gelmiyor. Keşke gelse… En azından derim ki sadece bu markanın müşteriye yaklaşım şekli böyleymiş. Uzak dururum ve de çevremin uzak durmasını sağlarım.

Toplantının amacı personel motivasyonu ve de müşteri ilişkilerinde başarı gibi görünse de benim gözümde bunlar, “Müşteri Nasıl Kandırılır?” toplantıları.

“Müşterinize, bütün içtenliğinizle sunuyormuşçasına, bir şeyler ikram edin. İkramı kabul ettikten sonra, kendisini bir şeyler satın alma konusunda mecbur hissedecektir.”

“Müşteriniz bir şeyler denerken, siz de cebinize aldığı ya da baktığı şeylere uyumlu bir çorap koyun. Siz zaten o kapıdan içeri girdikten sonra aşağı yukarı tarzını çözmüşsünüzdür. Ona göre bir şey seçin. Kasaya giderken hemen cebinizden çorabı çıkarıp kendisine gösterirsiniz.Her müşteriye bir çorap satsanız bile kârımız olur.”

 O yuvarlak masanın çok yakınında, bir başka masada oturuyor oluyorum. Genellikle de mekânın o bölümü tenhadır, hatta genellikle bir tek ben varım. Dışarıdan bakınca, telefonumun ya da laptop’ımın ekranına bakıyor gibi görünüyorum. Ara sıra kahvemden de bir yudum alıyorum. Yüzümde hiç mimik yok. Sanırsınız onları duymuyorum ve sanırsınız ki çalışıyorum. “Sanırsınız” ki…

Bizi aptal yerine koyduklarını sanıyorlar.

Sanıyorlar ki bu niyetle elde edilen satıştan kazanç sağlıyorlar.

Yanılıyorlar.

Bu öğretilirler ile batarlar, bilmiyorlar.

Yüzümde mimiğe engel olamadığım tek bir an var, o da müşterilere karşı nasıl samimi olacaklarını anlattıklarında oluşuyor.

Samimiyetin öğretilebilir bir şey olduğunu zannetmeleri, yüzümde abuk bir gülümsemeye sebep.

Adı üstünde: Samimiyet

Hissedilir, hissettirilir.

 

NOT: Eğer bir gün yine bu toplantılarla alakalı bir yazı yazarsam, biliniz ki kendimi tutamayıp toplantılarına dâhil olmuşumdur.