İçeriğe geç

Stresli bir şekilde kliniğin kapısından içeri girdim. Hayatımda ilk kez bir veteriner kliniğine tek başıma geliyordum. Üstelik elimdeki kutuda tanışalı henüz birkaç gün olmuş bir kedi vardı. Kendisi bir süre evimizde misafirimiz olacaktı ve o süre boyunca da tüm sorumluluğu bana aitti. Buraya gelmeden önce, evde hazırlanırken, elimdeki taşıma kutusunu bin bir zorlukla kapatabilmiştim; tabi bin bir zorlukla kediyi içine soktuktan sonra… “Ya açılırsa?” korkusuyla da defalarca kutunun kilitlerini kontrol etmiştim. O da bu esnada kocaman olmuş gözleriyle kutunun içinden beni izlemişti. Başına bir iş gelmeden kliniğe getirmenin sevinciyle kutuyu kliniğin girişindeki bankonun üstüne koydum. İçine de şöyle bir göz attım, göz göze geldik. “Naber?” demek istedim, diyemedim. İkimiz birbirimize yabancı olsak da aslında ortamdaki yabancı insanlar ve hayvanlar arasında da sadece birbirimizi tanıyorduk. Arabayla gelirken sürücü koltuğundan kendisine defalarca seslenmiştim. Yan koltuğa yerleştirmiştim kendisini, beni görsün diye de kutunun ızgaralı kısmını kendime çevirmiştim. Aralarda ona adıyla seslenip “buradayım” demeye çalışıyordum. O da ürkek mırıltılar çıkarıp beni cevaplıyordu. Yani birbirimizin sesini artık tanıyorduk. Bankodaki görevliye genel muayene yaptırmak istediğimi söyledim. Kendisi de ilk kez geldiğimizi öğrenince doldurmam için bana bir form uzattı.

 

TÜRÜ

CİNSİ

ADI

YAŞI

 

KEDİ

İRAN

PUMPKIN

9 AYLIK

 

Gelmeden önce aşı karnesini incelemiştim. Birtakım sorulara hazırlıklıydım. Ancak hayatımda ilk kez böyle bir form dolduruyordum. (Türü derken… Türü? Galiba kedi mi köpek mi diye soruyorlar… Hım cinsi derken… Dişi! Yok yok cinsi diyor, cinsiyeti değil) Sıramız geldi ve muayene odasına alındık. Kutuyu direk odanın ortasında bulunan muayene masasının üstüne koydum ve veteriner daha ağzını açmadan cümleleri ardı ardına sıralamaya başladım:

“Merhaba. Bu kedi benim değil, yeğenimin. Yeğenim bir süre Amerika’da. Kedi de bir süre bende. Yani emanet. Adı da Pumpkin; Bal Kabağı demek. Ben daha önce hiç kedi beslemedim hatta sorumluluğu bende olan bir hayvan beslemedim. Küçükken evde hayvanlarımız vardı da ben ilgilenmiyordum. Zaten onlar balık ve kuştu . Abim sağ olsun, çok sever hayvanları. Ancak hiç kedi köpek falan beslemedik.Kazasız belasız bu süreyi atlatmayı umuyorum. Şu sıra birbirimize alışmaya çalışıyoruz. Sağlığını merak ettiğim için kontrol etmenizi rica edeceğim. Malum sahibi yeni gitti. Hani ruh hali falan nedir? Ne yapmam gerekir? Ne olacak bu tüylerinin hali? Evde tüy toplayıcılarla geziyorum. Yani siz ne dersiniz bilemiyorum ama bence çok dökülüyor. Gözlerini siliyorum günde iki kere. Tüylerini tarıyorum günde iki kere. Şurubunu da içiriyorum akşamları. Tırnakları kesilmiş ama uzadığında ben kendim kesemem. Yine getiririm, siz kesersiniz. Hastalık olmasın da ben ara sıra zaten gerek bakım için gerek kontrolleri için falan getiririm.”

dedim ve cümlelerimi püskürtmemin hafifliğiyle hızlıca kenara çekildim.

Üstümden tedirginlik akıyordu. Oyuncak falan değil neticede o bir candı, hem de emanet edilmiş canım yeğenimin canıydı. Pumpkin taşıma kutusundan çıkartıldığında onun da benden bir farkı yoktu. O kadar titriyordu ki veteriner kalp atışlarını dinleyemedi. Bizim nabızlar tavan yapmışken, veteriner de asistanıyla birlikte son derece sakin bir şekilde Pumpkin’i muayene etti. En sonunda da küçük hanımı kutusuna koydular ve kutuyu pıt pıt pıt sesleriyle hemencecik kapattılar. Bunu yapmış olmalarının beni ne kadar mutlu ettiğini anlatamam. Acemiliğime istinaden, anlayabileceğim bir dilde, durumu hakkında beni bilgilendirdiler hatta genel olarak İran kedileri hakkında bilgi verdiler. (Benim ÇOK dediğim tüy dökülmesine NORMAL dediler mesela.)

Pumpkin ile birlikte geçirdiğimiz bir buçuk aylık süre içerisinde birlikte çok şey paylaştık.

Mesela, senelerdir oturduğum evin içerisinde, hiç bilmediğim ücra noktalardaki dapdaracık yerleri onun sayesinde keşfettim. Tabi o benden önce keşfettiği ve oralarda kendisini gizlediği için, arama kurtarma çalışmalarım çok oldu. Çıkması için önce kibar kibar rica ettiğim, sonra yalvardığım en sonunda da avazım çıktığı kadar bağırdığım çok an yaşadık.

O upuzun ve sık tüylerini, bir şekilde baştan aşağı kirlettiğini gördüğümde gözlerimden çıkan alevi ve onun işlediği suçun farkında olarak ödünün patlamış olduğu anı hatırlıyorum da… Su korkusu, benim halimden ötürü duyduğu korkudan hafif kalmış olacak ki, yıkarken çıtını çıkaramadı.

Ben pijamalarımı giyerken benden önce yatakta yerimi alması…

Gecenin bir vakti, çıktığı yüksek yerlerden inemediği için ağlaması ve benim “Madem inemeyeceksin ne diye çıkarsın!!?” şeklindeki söylenmelerimle zombi gibi yataktan kalkıp onu kurtarmam…

Onu azarladığımda dinlediğini bildiğim halde beni takmıyormuş havalarına girmesi…

Baş başa geçirdiğimiz ilk gece mi?

Bir türlü uyumadı ve uyutmadı. Hoplamalar zıplamalar, pıtır pıtır koşmalar, parke üstünde kaymalar… En sonunda ikimizi oturma odasına hapsettim. Kanepede üstümde battaniyeyle sızmışım. Sabah gözümü açtığımda burnumu koklayan bir burun ile, tabiri caizse falan değil gerçek anlamda, burun buruna geldim. İşte bu bizim ilk en içli dışlı halimizdi.

Yaklaşık bir buçuk ay ruhen ve bedenen hep bir aradaydık. Kısa zamanda biriktirdiğimiz anımız çok. Sahibi İpek’in Amerika’dan dönüşüyle de herkes kendi düzenine döndü. Bu yaşananların ardından henüz bir yıl geçmedi. Pumpkin’e,  ait olduğu evde büyük bir sevgi içerisinde özenle bakılıyordu. Maalesef iki gün önce vefat haberini aldım, hem de karnındaki üç adet yavrusuyla birlikte…

Bebeklerinden birinin ölümü, kendisinin ölümüne sebep olmuş.

Ölenin ardından ölüme dair denilecek pek bir şey olmuyor ama inandığım bir şey var:

Nasıl ki bir insan hayattaki misyonunu tamamladıktan sonra bu dünyadan ayrılıyor, Pumpkin de aynısını yaptı. Onu tanıyan herkesin hayatına bir renk kattı. Hepimizin hayvan sevgisini kat kat arttırdı. Kedi korkusu olana güven aşıladı. Benim gibi zaman zaman fazla titiz olan birini normale çevirdi.

Sevdi, sevildi. Sevildi, sevdi.

 

 

 

Masalda saat 12.00 olunca Külkedisinin arabası, bal kabağına dönüşür.

02 Nisan tarihinde de bizim Bal Kabağımız/Pumpkin’imiz bir meleğe dönüştü…

O da bir vardı sonra yok oldu.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

[/vc_column_text][/vc_column][/vc_row]